Otantik tarzda dekore edilmiş otelleri ve restaurantları size sunuyoruz.
Gökçeada Hakkında
Gökçeada, yüzyıllar öncesinden gelen ve 1970 yılına kadar kullanılan ismiyle İmroz, Kuzey Ege’deki iki Türk adasından biri. Türkiye’nin en büyük adası olarak Bozcaada’nın yaklaşık sekiz katı büyüklüğünde. Türkiye’nin en batı ucu olduğu için ‘güneşin en son battığı yer’ olma ünvanına sahip.
Gökçeada, Çanakkale’ye bağlı bir ilçe. Yerleşim ilçe merkezi dışında 10 köye dağılmış durumda. Adaya ulaşım, sadece deniz yoluyla sağlanıyor. Bunun için bir arabalı feribot ve sadece yayalar için olan deniz otobüsü kullanılıyor. Türkiye’nin ilk sualtı parkı burada ilan edilerek denizdeki, organik tarım konusunda pilot bölge seçilerek karadaki doğal yaşam koruma altına alınmış.
Gökçeada denizi, Türkiye’nin en temiz denizlerinden biri olarak, hem yüzmek hem de dalış yapmak için ideal. Adanın etrafında denize girilebilecek çok sayıda bakir koy bulunuyor. Dalış yapanları ise zengin bir sualtı bekliyor.
Gökçeada rüzgarlı iklimi ve kendine özgü coğrafik yapısı sayesinde sadece Türkiye’nin değil dünyanın önde gelen sörf merkezlerinden biri olmaya aday. Özellikle Bulgar sörfcüler sayesinde canlananan sörf ortamı, her geçen gün gelişiyor.
Adanın en eski yerleşim yerleri olan Rum köyleri nostaljik havaları ile etkileyici mekanlar. Ara sokaklarında dolaşmak yüzyıllar öncesinden gelen bir hikayeyi dinlemek gibi büyülüyor insanı. Köylerde eski kahveler açık oluyor. Bazılarında yemek yiyebileceğiniz yerler de bulunuyor.
Gökçeada’nın Coğrafyası
Çanakkale Boğazı’nın kuzeybatısında yer alan Gökçeada’nın kuzeyinde Semadirek Adası, doğusunda Gelibolu Yarımadası, güneybatısında Limni Adası ve güneyinde Bozcaada bulunuyor.
Jeolojik Yapı
Gökçeada, genç jeolojik döneme ait kayaçlardan oluşuyor. Benzersiz jeolojik oluşumlar ve jeomorfolojik yapılar görülüyor. Rüzgar özellikle adanın dik ve sarp uzanan kuzey kıyılarında ilginç şekiller oluşturuyor. Bunlara Kaşkaval Burnu(Peynir Kayalıkları) ve Yıldızkoy’da rastlamak mümkün.
Volkanik bir yapı hakim olmasından dolayı dev kazanları, sualtı mağaraları, lav kayaları ve ponza taşları adada çokça bulunan jeolojik yapılar. Adanın kuzey bölgesinde fokların yaşadığı 5 mağara bulunuyor. Demir madeni ve granit adada bulunan yeraltı kaynakları.
Su Kaynakları
Gökçeada içme suyu bakımında kendine yeterli potansiyele sahip nadir yerlerden. Tatlı su kaynaklarının çokluğu bakımından adalar arasında Ege Denizi’nde birinci, dünyada ise dördüncü sırada.
Adada 4 gölet ve 1 baraj gölü bulunuyor. Zeytinliköy Barajı adanın içme ve kullanma ihtiyacını büyük ölçüde karşıladığı için göletlerden sadece tarım amaçlı sulama için yararlanılıyor.Adada akarsu bulunmuyor. Çok sayıda dere ise yazın kuruyor.
Gökçeada’da iyi nitelikli pek çok su kaynağı bulunuyor. Adanın volkanik yapısı yeraltı suları açısından zengin olmasını sağlıyor. Adada dolaşırken yollar üzerinde memba suyu akan çok sayıda çeşmeye rastlayacaksınız.
Bitki Örtüsü
Gökçeada’nın bitki örtüsü, genel olarak bakıldığında orman, makilik ve zeytinlik alanlar dikkat çekiyor.
Güney kıyılarının rüzgara açık kısımlarının, geven denilen dikenli çalılarla kaplı olduğu görülüyor. Gevenler adanın erozyon dengesini sağlayan önemli bitkiler.
İklim
Gökçeada’nın güney sahillerinde daha çok Akdeniz iklimi, kuzey sahillerinde ise Marmara iklimi görülüyor.Yazları sıcak ve ılık, kışları yağışlı ve soğuk geçiyor. Kar ve don ender olarak görülüyor.
Adanın hakim rüzgar yönü kuzeydoğu olup(poyraz) senenin ortalama 300 günü rüzgarlı geçiyor. Sıcaklık kış aylarında ortalama 7 0C, yaz aylarında 25 0C oluyor. Düşük nem oranı ve rüzgar sayesinde yaz günleri ne kadar sıcak olursa olsun, bunaltıcı geçmiyor.
Rüzgarlı Adanın Nimetleri
Gökçeada, rüzgarın neredeyse hiç durmadığı bir yer. Dolayısıyla burada yaşamı rüzgar şekillendiriyor. Adayı sevmek için rüzgarı da sevmek gerekiyor !
Bir adada olmanın en avantajlı yanlarından biri, rüzgar ne kadar sert eserse essin denize girilebilecek sakin bir koy bulunabilmesi. Bunun için yapmanız gereken, rüzgarın yönünü tayin etmek. Rüzgar kuzeyden esiyorsa güneydeki, güneyden esiyorsa kuzeydeki koylar denize girmek için uygun oluyor.
Yazın çok sıcak günlerinde Gökçeada kurtarılmış bölge gibi. Rüzgarın serinletici etkisi, bunalmadan tatil yapma imkanı veriyor. Gökçeada yılda ortalama 300 gün esen rüzgarı sayesinde sörf açısından özel bir yer. Son yıllarda dünyanın çeşitli yerlerinden sörfcülerin adaya akın ettiği görülüyor.
Gökçeada Nüfus Dağılımı
2007 genel nüfus sayımına göre ilçe merkezi 6801, köyler 1871 olmak üzere Gökçeada’nın toplam nüfusu 8672.
Yaklaşık 500 yıl boyunca Osmanlı hakimiyetinde olan Gökçeada’da, yerleşik Rumlar 1960’lı yıllara kadar nüfus çoğunluğunu sürdürmüş. 1960 yılı nüfus sayımına göre adada 5487 Rum, 289 Türk yaşıyormuş. Bu yıldan itibaren çeşitli nedenlerden dolayı başlayan göçlerle Rum nüfusu azalarak 2009 itibariyle 300 kişiye kadar düşmüş.
Gökçeada Tarihi
Gökçeada tarih boyunca, Avrupa-Asya arası köprü görevi görerek devamlı el değiştiren bir geçit merkezi olmuş. Adanın iskan tarihinin ne kadar eskiye gittiğine dair kesin bilgiler bulunmuyor. Ama ilk yerleşenlerin Pelasg’lar olduğu kabul ediliyor. Pelasg’lardan sonra kısa süreli olarak Persler’in egemenliğine giriyor. Atinalılar ile Persler arasında MÖ.448’de yapılan barış neticesinde Atina’ya bağlanıyor.
M.Ö.215-168 yılları arasında Atinalılar ile Romalılar arasında 47 yıl süren Makedonya Savaşları sonunda, Roma İmparatorluğu’nun eline geçiyor.Roma’nın ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma’nın(Bizans) payına düşüyor. Bizans egemenliğinde geçen uzun bir dönemde dönüşümlü olarak Venedik ve Cenevizlilerin de hakimiyetine giriyor.
Bizans’ın 1204’de Latinler tarafından istilâsı sırasında Cenevizlilerin eline geçerek Gelibolu Dükalığı’na bağlanıyor. Bizans İmparatorluğu’nun son yıllarında Cenevizli Gottilusia Ailesi, Ege’deki diğer adalarda yaptığı gibi burada da egemenlik kuruyor.
1262 yılında Michael Palaeologos İmparatorluğu tarafından işgal edilerek, 15. yüzyılın ortalarına kadar onlar tarafından yönetiliyor.
1453 yılında İstanbul’un Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilmesi ile Gökçeada’daki Bizans güçleri adayı terkederek kendi kaderiyle başbaşa bırakıyorlar. Bunun üzerine Gökçeadalı delegeler Fatih Sultan Mehmet ile görüşmek üzere İstanbul’a giderek adanın Osmanlı hakimiyetinde eski düzenini sürdürmesini sağlıyorlar.
1455’de Osmanlı topraklarına katılan ada, Osmanlı ile Venedik arasında geçen savaşlarla dönem dönem el değiştiriyor. Kanuni Sultan Süleyman zamanında ada vakıf ilan ediliyor. Bu sayede mal varlığı korunan ve arttırılan Gökçeada, Osmanlı hakimiyeti altında 20.yy’a kadar refah içinde yaşıyor. 1800’lü yılların başında birçok Ege adası, Yunanistan’a bırakılmasına rağmen Gökçeada Osmanlı’da kalıyor.
1912 tarihli 1. Balkan Savaşı sırasında Yunanistan Gökçeaada’ya giriyor. 1913 tarihli Atina Antlaşması ile Gökçeada ve Bozcaada dışındaki tüm Ege Adaları Yunanistan’a veriliyor. Ama bu arada başlayan Birinci Dünya Savaşı sebebiyle Yunanlılar adada kalarak, Anzak, İngiliz ve Fransız güçlerinin adayı deniz ve hava üssü olarak kullanmalarını sağlıyor.
Gökçeada, Lozan Barış Antlaşması sonucunda 22 Eylül 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti topraklarına katılıyor. Bu tarih her sene Gökçeada’nın kurtuluş günü olarak kutlanıyor.
Tarihi Eserler
Gökçeada’dan eski çağlardan beri çeşitli kültürlerin gelip geçtiği biliniyor. Ama onlardan geriye kalanların çoğu yokolmuş ya da toprak altında gün ışığına çıkmayı bekliyor.
Adada ilk arkeolojik kazı çalışması Yeni Bademli Höyüğü’nde 1996-1997 yıllarında yapılmış. Burada tarih öncesi dönemlerden kalma, zamanında deniz kıyısında olan bir yerleşimin kalıntıları ortaya çıkarılmış. Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğrencileri ve adalı vatandaşların çalışmaları ile M.Ö. 3000 yıllarına ait sur, ev temelleri, erken tunç çağına ait seramikler, ağırşaklar, taş balta, silex ok ucu, perdah, ezgi taşları, yonga parçaları bulunmuş. Bu tarihi kalıntılar, Çanakkale Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor.
Adanın bilinen en eski yerleşim yerlerinden olan Kaleköy’de Hellen öncesi dönemlere ait olduğu düşünülen, Bizans ve Ceneviz zamanında onarılmış ve yenileri eklenmiş kale surlarının kalıntıları bulunuyor. M.Ö. 5.yy’da Atinalılar tarafından, bu surların etrafına Yunan kent devletlerine benzer bir akropol kurulduğu biliniyor. Kale surlarında ve bazı evlerin duvarlarında akropolden kalma taşların kullanıldığı görülüyor. Köyün etrafında antik yazıtlara, mermer mimari kalıntılara ve heykel parçalarına da rastlanıyor.
Adanın ayakta kalmış diğer tarihi kalıntıları, Dereköy yakınındaki Paleokastro Kulesi ve Yuvalı Plajı’ndaki Pirgos Kulesi. Gökçeada, yaklaşık 500 sene Osmanlı hakimiyetinde olmasına rağmen Osmanlı’dan kalma sadece 1 cami, 4 çamaşırhane ve 1 çeşme bulunuyor. 1800’lü yıllarda yapılan bu eserlerin hepsi ada merkezinde yer alıyor.
Gökçeada Mitolojisi
M.Ö. 1200’lü yıllarda geçtiği varsayılan Troya Savaşı’nı konu alan İlyada Destanı, Homeros tarafından M.Ö. 750’li yıllarda yazılmış. Destanda adı birçok kez geçen İmroz’dan hep kayalık olarak bahsedilir.
Yunan Mitolojiine göre Gökçeada(İmroz) ve Semadirek adaları arasında Akhilleus’un annesi Thetis’in sarayı, Gökçeada ile Bozcaada (Tenedos) adaları arasında ise Poseidon’un kanatlı atlarının ahırları bulunuyor.
Homeros’a göre İmrozlular Troya savaşı sırasında Troyalıların yanında yer almışlar. Yunanlı savaşçı Achilles tarafından esir edilen ve Limni’ye köle olarak satılan Troya Prensi Lycaon, İmroz Kralı Etion tarafından büyük miktarda para ödenerek kurtarılmış.
Antik tarihçi Thoukydides, İmrozluların Atinalı göçmenler soyundan olduklarını ve Hellen dilini de Atinalılar gibi İon lehçesiyle konuştuklarını söylüyor.
Luwi dilinde “Yüce AnaTanrıça” anlamına gelen “İmaura” sözcüğünün Hellenağzında önce İmuros, daha sonra da İmbros’a dönüştüğü söyleniyor. İmbros, çorak topraklardaki bereket tanrısı anlamına geliyor.
“Denizin diplerinde ,uçurumlarda,
Tenedos’la kayalık İmroz arasında
Bir mağara vardır;geniş,kocaman.
Dinlendirirdi orada atlarını POSEİDON;yeri sarsan.
Çözdü arabadan,tanrısal yemlerini koydu önlerine.
Bağladı ayaklarına altın zincirler
Bunlar kırılmaz,çözülmez zincirlerdi
Efendileri gelene dek ayrılamazlardı oradan
Kendi de Akhalar’ın ordusuna doğru yürüdü gitti.
Gökçeada Mimarisi
Gökçeada’nın büyük bölümü sit alanı olduğu için yapılaşma kontrol altında tutuluyor. Mimari projelerin yerel dokuya uygun olarak hazırlanması gerekiyor.
Rum köyleri mimari açıdan en dikkat çeken yerler. Taş evler, arnavut kaldırımlı sokaklar, kiliseler, çamaşırhaneler, kahve ve çeşitli dükkanların toplandığı meydanlar, köylerin mimari dokusunu oluşturuyor. Rum evleri genellikle adadan çıkarılan doğal taşlardan, toprağın harç olarak kullanılmasıyla (yığma tekniği) inşa edilmiş. Bazı yapılarda harçsız, kuru taş duvar tekniğinin de ustaca uygulandığı görülüyor. Ahşap ve taşın bir arada kullanıldığı kagir evlere de rastlanıyor. Evlerin bahçelerinde mutlaka yine taştan yapılma ocaklar bulunuyor.
Dikdörtgen planda ve kiremit çatılı olarak inşa edilen evlerde, kiremitlerin üzerine rüzgardan uçmasınlar diye ufak taşlar dizmek adaya özgü eski bir gelenek.
Köylerdeki evler dışında dam denen kır evlerine rastlanıyor adada.
Çamaşırhaneler
Gökçeada suyun henüz evlerin içinde akmadığı zamanlardan kalma bir çamaşırhane geleneğine sahip. Çamaşırhaneler, çamaşırların toplu halde yıkandığı yerler.
Eskiden Gökçeada’da her köyün özel çamaşır yıkama günü olurmuş. Köyün kadınları evden getirdikleri yiyeceklerle piknik havasında geçirirlermiş bu günü.
Genelde çeşmelerin olduğu yerlere inşa edilen çamaşırhaneler, üstü ahşap çatılı, kapısız, basit yapılar. İçlerinde ocaklar, su kanalları ve çamaşırın üzerinde dövüldüğü yekpare taşlar bulunuyor. Bazı köylerde sayıları birden fazla olup çok büyüklerine de rastlanıyor. En büyüğü Dereköy’de yer alıyor.
Manastırlar
Gökçeada dini yapılarının çokluğu açısında dikkat çekiyor. Halk arasında manastır denilen ufak kiliseler, bir dağın tepesinde, bakir bir koyda veya ormanın ortasında birdenbire karşınıza çıkabiliyor. Zamanında Katolik baskısına uğrayan adalı Ortodoks Rumların, ibadetlerini rahatça sürdürmek için manastırları böyle ıssız noktalara kurdukları düşünülüyor.
Manastırlar sade, ufak ve genelde beyaza boyalı oluyor. Mimari açıdan birbirlerine benziyorlar. İçlerinde sadece İsa ve Meryem Ana ikonaları, tahta oturma sıraları bulunuyor.
Manastırlar, çeşitli tehlikelerden korunmak ya da bereket getirmesi amacıyla farklı azizler adına yapılıyor. Şahsa ait oldukları için kapıları kilitleri tutuluyor. Her manastırdan sorumlu bir aile bulunuyor. Manastırın temizlik ve bakım işleriyle onlar ilgileniyor.
Gökçeada’da toplam 360 kilise ve manastır bulunduğu ve bunlardan sadece 7 kilise ve 50 manastırın günümüde kullanıldığı söyleniyor.
ADA KÜLTÜRÜ
Gökçeada Rum Gelenekleri
Meryem Ana Panayırı
Gökçeada’da her yıl 14-16 Ağustos tarihlerinde Rumlar tarafından düzenlenen Meryem Ana Panayırı, adanın en kalabalık olduğu dönem. Meryem Ana’nın ölüm günü olan 15 Ağustos’un kutlandığı bu panayırda, Yunanistan’da ve başka ülkelerde yaşayan adalılar, onların çocukları ve torunları biraraya geliyor. Hiristiyan inanışında azizlerin ölüm günü şenlik gibi kutlanıyor.
Gökçeada Ev Şarabı
Eskiden Gökçeada’da her evde ev şarabı yapılırmış. Kendi bağlarından topladıkları üzümleri yıkayıp temizledikten sonra büyük bir tekneye koyarlarmış. Burada ayaklarıyla ezerlermiş. Ezilen üzümler sonra ahşap fıçıya ya da küpe konulup ağzı sıkıca kapatılırmış. Mayalanması için 10-15 gün fıçıda bekletilirmiş. Sonra süzülmesi için sepete dökülürmüş. Çöplerinden ayrılan şarap 1 aylığına tekrar başka fıçıya konulurmuş. Orada tortusunu bırakan şarap daha sonra başka bir fıçıya konulup uzun süre bekletildikten sonra içilirmiş.
Gökçeada’da hala birçok Rum ev şarabı yapmaya devam ediyor.
Misafir Ağırlama
Rumlarda misafir ağırlamak çok önemli. Eskiden misafirliğe haber verilmeden gidilirmiş. O yüzden evsahibi her an misafir gelebileceğini düşünerek kek, kurabiye, likör, şarap gibi ikram edeceklerini evde hazır tutarmış.Günümüzde de misafire ilk önce kahve yapılıyor, yanında ortasından badem çıkan incir reçeli ya da ev yapımı karadut likörü sunuluyor.
Paskalya Yumurtası
İlkbaharda kutlanan Paskalya Bayramı için özel yumurtalar hazırlanıyor. Boyanan yumurtalar için kırmızı en çok tercih edilenmiş. Hz. İsa’nın kanını simgeleyen kırmızı rengin uğur getirdiğine inanılıyor.
Gökçeada’da Organik Tarım
Dünyada son yıllarda hızla yayılmakta olan organik tarım, kimyasal ilaç ve gübre kullanmadan yapılan doğal tarıma deniyor. Gökçeada, ada olmasının getirdiği avantajla(daha korunaklı) organik tarım için ideal bir yer!
Gökçeada’da organik tarım sertifikalı zeytinyağı üretimi yapan firmalar bulunuyor. Bu firmalar zeytinyağı ve sabun dışında butik çapta ev yapımı ürünler de satıyorlar. Bunlar kekik balı, biber salçası, peynir, yoğurt, sebze-meyve, reçel, nar ekşisi gibi ürünler. Ayrıca Türkiye çapında satış yapan bir organik süt, yoğurt ve peynir markası bulunuyor. Ada dışında sadece Nişantaşı’nda her cumartesi kurulan organik pazarda Gökçeada’nın organik ürünlerini bulabilirsiniz.
Tarım Bakanlığı ekolojik tarım yapılması amacıyla pilot bölge olarak seçmiş Gökçeada’yı.
Gökçeada Kaymakamlığı’nın Organik Zeytinyağı Üretimi, Organik Bal Üretimi ve Organik Sofralık ve Şaraplık Üzüm Üretimi olmak üzere üç alanda başlattığı projeler ile amaç Gökçeada’yı tamamen bir organik tarım adası haline getirmek.
Gökçeada’da Zeytincilik
Zeytin çok eski yıllardan beri Gökçeada hayatının vazgeçilmez bir parçası. Zeytinyağı, salamuralık ve sabun olarak yararlanılıyor.
Rumlar zeytin ağacına çok değer veriyorlar. Hatta deniyor ki zamanında nerede yabani bir zeytin ağacı görseler aşı yaparlarmış. Her köyde 1-2 tane zeytinyağı fabrikası varmış.
Adada 2 kontüni, 1 soğuk baskı sıkım yapan fabrika bulunuyor. Zeytinler toplanır toplanmaz sıkılıyor. Asit dereceleri oldukça düşük. Zaten yüzyıllardır Gökçeada’da doğal yöntemlerle yetiştirilen, dışarıdan hastalık kapmayan zeytin ağaçları, kısa sürede organik tarım sertifikasını da haketmiş.
Gökçeada’da Hayvancılık
Gökçeada’ya vardığınızda ilk dikkatinizi çekecek manzaralardan biri doğada serbestçe dolaşan koyun ve keçiler olacaktır. Doğal ve bol kekikle beslenen bu hayvanların etlerinin lezzetini siz tahmin edin !
İmbros Koyunu sadece Gökçeada’da yetişen bir tür. Hayvan Gen kaynaklarının korunması kapsamında 200 adedi, 6 yıllığına koruma altına alınmış.
Gökçeada’da Balıkçılık
Gökçeada’nın akvaryum gibi sularında 144 balık türü görmek mümkün. Sadece 5-15 metre arasında 76 tür balık dolaşıyor. Gökçeada ve çevresinde avlanan balık türlerine örnek vermek gerekirse: sardalya, uskumru, kolyoz, orkinos, kılıç, palamut, istavrit, barbunya,tekir, kırlangıç, sarpa, melanur, mercan, karides, istakoz, kalamar,ahtapot.
Süngercilik
Gökçeada 70’li yıllara kadar önemli süngercilik merkezlerinden biriymiş. 1968 yılında 22 süngerci tekne yılda ortalama 15 ton sünger çıkarırmış. 1986 yılında Akdeniz’de başlayan sünger hastalığı Gökçeada’ya da ulaşınca süngercilik diye bir meslek kalmamış. Ama Gökçeada civarında hala sünger çeşitlerine rastlanıyor. 2001 yılında yapılan araştırmada Gökçeada Sualtı Parkında 13 çeşit sünger saptanmış.
Gökçeada Mutfağı
Gökçeada mutfağı genelde Ege mutfağının izlerini taşıyor. Deniz ürünleri, kırmızı et, yabani otlar ve zeytinyağı kullanılan başlıca malzemeler.
Mevsimine göre taze balık çeşitlerinin dışında, ahtapot, kalamar, karides, istakoz, yengeç ve deniz kestanesi en çok kullanılan deniz ürünleri. Kılıç balığı adaya özgü bir tarifle zeytinyağında kızartılıyor.
Adanın tepeleri yabani kekikle dolu. Bu kekikle beslenen hayvanların etleri çok lezzetli oluyor. Gökçeada için kırmızı etin Türkiye’de en lezzetli ve bol olduğu yer diyebiliriz. Kuzu ve keçi etinden çeşitli yemekler yapılıyor. Ayrıca bol kekikle beslenen arıların ürünü kekik balı adaya özel tatlardan.
Cicirya Rumlara özgü bir çeşit peynirli pizza. Özel mayalı hamur hazırlandıktan sonra üstüne keçi peyniri, nane, kekik ve sütten oluşan harcı konup fırına atılıyor. Vişinada ve yanında sunulan kuşburnu kurabiyesi yine adaya özgü eski tatlardan. Sakızlı muhallebi Rum mutfağının olmazsa olmazlarında. Bunların hepsini Zeytinliköy’de tatmanız mümkün.
Mantı, gözleme, çiğ börek, avcı böreği, pide çeşitleri, döner ise Anadolu’dan gelenlerin adaya kattığı lezzetler. Lezzetli ada etiyle yapıldıkları için tatlarına doyum olmuyor.
RUM MUTFAĞINDAN TARİFLER
(Kaynak: Slow Food ve Gökçeada, Doç. Dr. H. Rıdvan Yurtseven )
Kurkuti
Buğdaylar değirmende özel bir şekilde kırılır. Öğütülen buğday, et suyu, süt ve tuzla pişirilir.
Ahtapot Yahni
Önce ahtapot kısık ateşte haşlanır. Haşlanırken içine bir adet kabuğusoyulmamış sarmısak atılabilir. Haşlandıktan sonra parçalara bölünerektencereye konur ve üzerine biraz zeytinyağı dökülür. İsteğe göre biberve soğan ilave edilebilir. Üzerine biraz sıcak su konup hafif ateşte15-20 dakika pişirilir. Pişirildikten sonra daha lezzetli olması içinistenen miktarda şarap dökülür.Ahtapot normalde tuzlu olduğu için tuzuaz miktarda atmak gerekir. (Anlatan: Nasiye Dimitriyadis)
Koliva
Kutsal günlerimizde yapılan en çok sevdiğim tatlıdır. Buğdaykaynatılır, kaynayan buğday ezilmiş ceviz ve bademle karıştırılır. Dahasonra bu karışıma toz şeker de eklenir. Hepsi birbiriyle iyicekarıştırılır, koliva hazırdır. (Anlatan: İstelyanos Okumuş)
Badem tatlısı
İsim günü için hazırlanır.
Önce badem temizlenip kıyılır. 2 su bardağı toz şeker, 2 su bardağıkıyılmış badem ve 1 yumurta akı iyice karıştırılarak hamur halinegetirilir. Bu tatlı için özel kalıplar bulunmaktadır. Hamur bukalıplara yerleştirilir ve bastırılarak dişli çubuklar halindeçıkartılır. Yağlı tepsiye dizilerek ılık fırında üstü kızarıncaya kadarpişirilerek servise hazır hale gelir. Kimin isim günüyse onun evinde kutlama yapılır.(Anlatan: Yorgia Caro)
Cittaslow Gökçeada
İtalyanca Citta (Şehir) ve İngilizce Slow (Yavaş) kelimelerinden oluşan CittaSlow, SAKİN ŞEHİR anlamında kullanılmaktadır. Uluslararası CittaSlow ağı, küreselleşmenin şehirlerin dokusunu, sakinlerini ve yaşam biçimini standartlaştırmasını ve yerel özelliklerini ortadan kaldırmasını engellemek için Slow Food Hareketi’nden ortaya çıkmış bir kentler birliğidir. CittaSlow; küreselleşmenin yarattığı homojen mekanlardan biri olmak istemeyen, yerel kimliğini ve özelliklerini koruyarak dünya sahnesinde yer almak isteyen kasabaların ve kentlerin katıldığı uluslararası bir birliktir.
Polonya’nın Lidzbark Warminski kentinde 23 – 26 Haziran 2011 tarihleri arasında yapılan 2011 Sakin Şehirler Genel Kurulu’nda, Taraklı, Yenipazar ve Akyaka şehirleri ile birlikte Gökçeada CittaSlow uluslararası ağına dahil oldu. Gökçeada dünyanın ilk CittaSlow adası ilan edildi.?
Gökçeada Foroğrafları
Nostalji Fotoğraflar

Gökçeada Şapelleri
Şapel, Hırıstiyanların tapınak veya kutsal alanı, özellikle kırsal alanlarda ve küçük yerlerde veya yol kenarlarında dinsel ihtiyaçları karşılamak için yapılmış dua etme ve mum yakma yerleridir .Bir nevi küçük kiliselerdir.

Gökçeada Yararlı Telefonlar
Alan Kodu – 0 286
Kaymakamlık | 887 30 04 |
Belediye | 887 30 52 |
Zabıta | 887 24 76 |
Jandarma İmdat | 156 |
Polis İmdat | 155 |
Liman Başkanlığı | 887 31 35 |
İtfaiye | 110 |
Hastane | 887 30 03 |
TURİZM DANIŞMA | 0286 887 30 05 |
GESTAŞ | 0286 444 07 52 |
GESTAŞ ÇANAKKALE FERİBOT | 0286 217 18 15 |
GESTAŞ KABATEPE FERİBOT | 0286 814 12 63 |
ÇANAKKALE TRUVA OTOBÜS | 0286 444 00 17 |
METRO OTOBÜS | 0212 658 32 32 |
THY | 0212 444 0 849 |
ÇANAKKALE HAVALİMANI | 0286 213 10 21 |